Kitap - Edebiyat

2024 Don Kişot İyi Edebiyat Ödülü'nü kazanan Hakan Karakaşoğlu'nun “Kül Şehir” romanı raflarda

Hakan Karakaşoğlu’nun The Kitap Yayınları'ndan yayımlanan Kül Şehir romanı, 1870 yılında yaşanan büyük Beyoğlu yangınını merkezine alarak, tarihî bir yolculuğa çıkarıyor.

Abone Ol

Hakan Karakaşoğlu’nun The Kitap Yayınları'ndan yayımlanan Kül Şehir romanı, 1870 yılında yaşanan büyük Beyoğlu yangınını merkezine alarak, tarihî bir yolculuğa çıkarıyor.

Yazar Hakan Karakaşoğlu, Mumsema Han ve Taşikardi romanlarının ardından, 2024 Don Kişot İyi Edebiyat Ödülü’nü kazanarak edebiyat dünyasında dikkat çekmeye devam ediyor. Kül Şehir adlı eseri, 1870 yılında yaşanan büyük Beyoğlu yangınını merkezine alarak, tarihî bir yolculuğa çıkarıyor.

Roman, dönemin sosyo-kültürel yapısını zengin karakterlerle bezeli bir şekilde resmediyor. Tulumbacılar, define avcıları, tüccarlar, Tanzimat aileleri, sürgünler ve merhametsiz hekimler gibi çeşitli figürler, Kül Şehir’de hayat buluyor. Karakaşoğlu, gerçek mekânları ustalıkla harmanlayarak, dönemin atmosferini etkileyici bir biçimde yansıtıyor.

Kül Şehir, sadece bir tarihî roman olmanın ötesine geçerek, aynı zamanda sürükleyici bir polisiye kurgusu da sunuyor. Karakaşoğlu, karakterlerin derinliklerine inerek, okurları merak dolu bir serüvene davet ediyor. Eser, dönemin karmaşası içinde kaybolmuş hayatları ve gizemleri gün yüzüne çıkarırken, aynı zamanda İstanbul’un zengin kültürel dokusunu da gözler önüne seriyor.

Hakan Karakaşoğlu’nun Kül Şehir romanı, edebiyatseverlerin ilgisini çekmeyi başaran bir eser olarak, okuyucularını tarihi bir atmosferde etkileyici bir yolculuğa çıkaracak.

Kitabın tanıtım bülteninde bir kesit…

1870 yılında Beyoğlu; pasajları, otelleri, tiyatroları, kiliseleri, yerli ve yabancı halkıyla bir Avrupa semtinden farksızdı. Ancak Feridiye Sokağı'nda çıkan büyük bir yangın bölgeyi kül etti ve orada yaşayanların kaderini sonsuza dek değiştirdi...

Hali vakti yerinde Rum bir ailenin kızı olan Panayota yangında anne babasını kaybedince kardeşi Mihail’le yaşam mücadelesinin içinde kalır. Aylarca Taksim'deki çadırlarda yaşarlar. Bir gün hastalanan kardeşini mecburen eniştesinin evine bırakan Panayota, kardeşiyle tekrar bir araya gelmek ve ona iyi bir eğitim aldırabilmek için kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Bu amaçla hiç alışık olmadığı birçok zorlu işe girip çıkar ancak hayal ettiği hayata ulaşabilmek için bunların yeterli olmadığını fark eder. Artık tek bir çaresi kalmıştır: babasından öğrendiği matbaacılık bilgisini kullanarak kalpazanlık yapmak! Hayat şartlarının suça sürüklediği Panayota yangından önceki hayatına kavuşabilecek midir?